Üniversiteyi bitirdiğim ana kadar, öğrenciydim,evlattım,arkadaştım. Okulu bitirdiğim ay iş hayatına atıldım çeşitli unvanlar aldım. Belki şans belki akıllı çalışma bilinmez Allah’a şükür ne yaptıysam yaptığım işlerin başına geçtim.
Üniversiteyi bitirdiğim ana kadar, öğrenciydim,evlattım,arkadaştım. Okulu bitirdiğim ay iş hayatına atıldım çeşitli unvanlar aldım. Belki şans belki akıllı çalışma bilinmez Allah’a şükür ne yaptıysam yaptığım işlerin başına geçtim. Bu arada kadın olmayı, derken eş sonra anne olmayı çok sevdim.
Küçük yaşlardan beri aklımı kurcalayan merakımı yenemediğim kendimi ve Allah’ı arama yolculuğum tüm bu çalışmalarıma paralel olarak ilerliyordu. Hatta çoğu zaman hepsinin önüne geçiyordu. Bu konularda öğretilenler bana yetmediği için sorgulamalarım, kitaplarda, seminerlerde, yurt içi yurt dışı konuyla ilgili yaptığım çalışmalarda , almış başını gidiyordu.
Önümdeki engelin önce bedenimin arzuları sonra duygularımın feveranları olduğunu anlayıp aklım ile bir yere kadar olayları çözdüğümde esas engelin yaşamım boyunca yüklendiğim sıfatlar olduğunu fark ettim.
Tüm bu sıfatları sanki bir maske gibi üzerime geçirmiş , bu maskelerin gerektirdiği halleri yaşamaya başlamıştım. Adeta maskeli bir baloda gibiydik. Oynadığımız roller icabı değişik hallere girdiğimde , zaman içerisinde edindiğim farkındalıktan uzaklaştığımı fark ettim.
Peki çözüm neydi? İnzivaya çekilmek mi? O zaman dünyaya neden gönderilmiştik?
Bir hikaye okumuştum;
“Bir zamanlar yaşamın sırrını çözmeye çalışan bir adam varmış. Her yerde gezer bilir kişilere danışır bu sırrı ararmış. Bir gün birisi uzak diyarlarda yaşayan ve yaşamın sırrına sahip bir bilgeden bahsetmiş. Adam atlamış gitmiş hemen o diyara. Sormuş soruşturmuş bulmuş bilgenin yaşadığı mekanı.
Önce bir yadırgamış , bu tip bilgeler hep bir kulübede yaşar ya, burası müthiş bir malikaneymiş. Kapıyı çalmış. Karşısına çıkana bilge ile görüşmek istediğini söylemiş. Hemen içeriye buyur etmişler adamı. Büyük bir salonda etrafın ihtişamına hayran hayran bakarken neşe içerisinde gözleri sevgi ile parlayan güzel bir kadın gelmiş yanına. Adam bilge kişiyi beklediğini sorunca , “Benim o beklediğiniz kişi buyurun demiş kadın. Adam bir kez daha şaşırmış kendisine öğretilen şimdiye kadar bu bilgelerin erkek olduğu imiş. Hayret ile bakan adama sevgi ile gülümsemiş kadın ve demiş ki ; Kamil insanın erkeği, kadını yoktur. Beden seviyesinde kaldıysan bedenin iki efendisi kadın ve erkektir.
“Şey… demiş adam Ben yaşamın sırrını arıyordum. Tabi demiş bilge konuşuruz . Yalnız benim bir işim var o arada sen benim malikaneyi bir dolaş istersen . Bakalım beğenecek misin?”
Adam tam dolaşmaya çıkıyormuş ki arkasından seslenmiş. “Bakar mısınız? Alın bu bir kaşık yağı elinize bununla dolaşın ama sakın ola yağı dökmeyin.
Adam elinde yağ , tüm dikkati yağda dolaşmış ve gelmiş. Bilge de salonda adamı bekliyormuş.
“Yağı dökmeden geldim” demiş adam memnun şekilde.
“Çok güzel demiş bilge, Peki benim altın yaldız salonumu gördün mü? “
Adam düşünmüş yağa bakmaktan fark edememiş.
“Peki kırmızı salon nasıldı?”
Adam da ses yok.
“Kütüphanem, ya gül bahçem?”
Adam da ses yok.
“Şey yağ dökülmesin diye….”
“Anlaşıldı demiş al bu yağı yeniden gez gel seni burada bekliyorum.”
Adam gitmiş ve etrafa hayran kalarak tekrar dönmüş.
“Şahane, bayıldım çok keyif aldım demiş”
Kaşığa bir bakmışlar ki hiç yağ kalmamış. Hepsi dökülmüş.
Bilge demiş ki. İşte yaşamın sırrı bu dünyayı keyif alarak ve başarılı bir şekilde yaşarken bu elinde ki yağı dökmemek. O yağ bu aleme gönderilirken bize verilen evrensel yasalar ve bilgilerdir.
Bu hikayeyi çok severim ve o evrensel yasalardan en önemlisi bir bütüne ait bir hiç olduğun. Yani amacımız Mevlananın dediği gibi “HİÇLİKTE HEPLİĞİ BULMAK…
Zor mu ? Çok zor. İmkansız mı? Hayır.. Araştırmak ,sorgulamak öğrendiklerini idrak etmek ve en zoru OL mak gerektiriyor.
Ve o zaman an be an da olsa HİÇBİR ŞEY OLMANIN İNANILMAZ HAFİFLİĞİNİ yaşıyor ve yaşatıyor kimseye de yük olmuyorsunuz..
SEVGİYLE KALIN COŞKUYLA YAŞAYIN..
BİHİN EDİGE